"Adil olmak insanın doğasında yok"

Boğaziçi Üniversitesi’nin bilimsel ve toplumsal konulara ilgi duyan herkes için başlattığı ‘Açık Ders’lerin’ Boğaziçi Üniversitesi mezunları için düzenlenen bölümü olan ve ekonomi tarihinden davranışsal iktisata, sürdürebilir kalkınmadan alternatif ekonomilere kadar geniş bir yelpazede farklı konular işleyen ‘’Mezunlarla Açık Ders: Ekonominin Halleri’’ dizisinin son dersi 18 Nisan’da Demir Demirgil Salonu’nda gerçekleştirildi. “Ekonomi Deneylerinden Neler Öğrendik” başlıklı derste Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Doç. Dr. Mehmet Yiğit Gürdal ekonomi laboratuvarında gerçekleştirilen davranışsal iktisat konusundaki deneylerin sonuçlarını katılımcılara aktardı.

Dersin açılış konuşmasını gerçekleştiren Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi, Rektör Danışmanı Prof. Zafer Yenal, “Ekonominin Halleri” serisinin organizasyonu için Kültür Sanat Komisyonu ve Mezunlar Ofisi’ne teşekkürlerini sundu. Kültür Sanat Komisyonu’nun BU+ başlığı altında müzik, performans ve Açık Ders gibi birçok alanda etkinlikler düzenlediğinin altını çizen Yenal, son birkaç senedir ders serilerine ağırlık verildiğini ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bilimsel çalışmaların kamuya taşınmasına çalışıldığını belirtti.

Bu bağlamda mezunları kampüs yaşamına dahil etmek için açık derslerin mezunlar için özel bir programa dönüştürüldüğünü hatırlatan Prof. Zafer Yenal, 6 ay önce başlayan “Ekonominin Halleri” serisinin sonuncusunda geleneksel ekonominin araştırma yöntemleri ve soruları itibariyle biraz daha dışında kalan, yenilikçi bir alan olan “davranışsal ekonomi” konusunun konuşulacağını sözlerine ekleyerek Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Doç. Dr. Mehmet Yiğit Gürdal’ı takdim etti.

Konuşmasına rasyonel seçimler teorisinin anlatarak başlayan Mehmet Yiğit Gürdal bu teorinin insanların davranışlarını anlamlandırma konusunda önemli ipuçları sunduğunu belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Klasik anlamda ekonomi, rasyonel seçimler teorisi üzerine kurgulanır. Rasyonel seçimler teorisine göre karar alıcılar, ortamın tüm bilgisine sahip şekilde ve sınırsız bir hesaplama yeteneğiyle karar verirler. Bu karar, mümkün olan seçenekler arasında en yüksek fayda sağlayanı seçmek şeklinde. Faydalar kişiden kişiye değişebilir ancak kişinin riskten ne kadar kaçındığı ve geleceği ne denli iskonto ettiğine ilişkindir.”

Öncelikle insanların seçimleri karşısındaki risk alımı mevzusundan bahseden Gürdal, risk seçimleri konusunda bir çerçeve etkisinin bulunduğunu belirtti. İnsanlara sunulan karmaşık risk seçeneklerinin kayıp/kazanç şeklinde belli bir çerçeveyle belirtilmesi durumunda ilginç sonuçlara ulaşıldığını söyleyen Gürdal, konuşmasına şu ifadelerle devam etti: “Kesin kazanımların olmadığı seçenekler görece büyük sayılan kayıp riskleriyle sunulduğunda insanlar daha çok risk alabiliyorlar. Mazbut kazançlar karşısında ise daha az kayıp riskleri alıyoruz ve kazancı hemen kabul etme eğilimi gösteriyoruz. Bu çerçeveyi bilmek önemli çünkü kayıp ihtimalleri insanların tercihlerini değiştirebiliyor. Örneğin, pek çok insanın kesinlikle 1 lira almayı küçük bir ihtimal de olsa her şeyi kaybetmekten yeğ tuttuğunu gözlemleyebildiğimiz deneyler bulunmakta.”

“Stratejik düşünme sonsuza dek devam etmiyor”

Sonrasında stratejik düşüncenin nasıl şekillendiği hakkındaki deneylerden bahseden Mehmet Yiğit Gürdal bu doğrultuda gerçekleştirdikleri tahmin oyununu şöyle anlattı: “Katılımcılar bu oyunda 0-100 arasında bir sayı seçiyorlar. Herkesten bu sayıları toplayıp ortalamasını alıyoruz. Ortalamanın 2/3 ünü buluyoruz buna en yakın sayıyı seçmiş olanlar oyunu kazanıyorlar. Burada katılımcıların seçim yapmadan önce düşündüğü bazı ihtimaller mevcut: Örneğin, bazıları rastgele seçim yapılması halinde diğer katılımcıların seçtiği sayıların ortalamasının yaklaşık 50 tutacağını ve bunun 2/3’ünün 33 çıkacağını tahmin edebiliyorlar. Tahmini az daha ileri götüren bazıları ise diğerlerinin 33 seçmiş olabileceğini düşünüp onun da 2/3’ünü yani 22 sayısını seçiyorlar.” Onlarca insanla oynanmış bu oyun sonucunda belirlenen grafiğin 33 ve 20’lik kısımlarda epey yüksek oranda seçmelerin gözlemlendiğine dikkat çeken Mehmet Yiğit Gürdal, insanların genelde 2. ve 3. tahmin seçeneklerinde yoğunlaştıklarını ve sonsuza kadar akıl yürütmeye devam etmediklerini işaret etti.

İnsanların teşviklere nasıl cevap verdiği konusundaki ilk İsrail’de uygulanan bir deneyi ise Gürdal şöyle açıkladı: “Katılımcılardan çeşitli durumlarda bir IQ testini yapmaları istenmiş. İlk durumda testi yapmaları karşılığında katılımcılara herhangi bir ödeme yapılmamış.  İkinci durumda ise katılımcılara test karşılığı az miktar ödeme yapılmış, sonrasında bu miktarın artışı devam etmiş. Hiç ödeme sağlanmayan durum daha az ödeme yapılan duruma göre daha fazla çaba ortaya çıkarmış. Ödeme artışı oldukça efor sabit kalmış. Burada aslında maddi teşviklerin yeniden düşünülmesi noktasında ilginç noktalara ulaşıyoruz.”

“Ceza, yaptığımız davranışların bir fiyatı”

Konuşmasında negatif teşvikler olarak ceza ve yaptırımlar konusuna da değinen Mehmet Yiğit Gürdal, insanların cezaları fiyat olarak algıladıklarını söyledi. Bir başka deneye göre, çocuklarını geç almaya giden ebeveynlere ceza getirildiğini anlatan Gürdal, nispeten düşük ceza getirildiğinde geç alma düzeyinin yükselmiş olduğuna dikkat çekti. Deneyin ilerleyen haftalarında cezanın ortadan kaldırıldığını ancak yüksek geç alma frekansının düşmediğini belirten Gürdal bu durumu şu şekilde yorumladı: “Cezayı, yaptığımız davranışın bir ederi olarak görüyoruz ve davranışımızın ederi az ise bunu yapmakta bir sakınca görmüyoruz.” Eğer davranış fiyatlandırılmamışsa ona farazi değerler yüklendiğini ekleyen Gürdal, cezaların aslında bizi bu değer atamalarından kurtarıp davranışlarımıza nicel yönden bir değer atfettiğini böylece davranışı daha olumsuz hale getirebildiğini ekledi.  

Adil görüş deneyleri konusunda ise Gürdal “Ültimatom” isimli deneyin sonuçlarını şu cümlelerle aktardı: “Eşleşmeler ile oynanan bu oyun bir miktar parayı karşı tarafa önermek üzerine kurulu. Eğer karşı taraf önerilen miktarı kabul etmezse kimse bir miktara sahip olamıyor yani iki taraf da kaybediyor. Paranın 50-50 oranında bölüşülmesinin neredeyse tamamının kabul edildiğini görüyoruz. 70-30’a geldiğimizde bu oran %80’e inmiş. 90-10’un kabul oranı da nerdeyse 0’a yaklaşmış. Diğer bir deyişle kaybetmek pahasına da olsa karşı tarafın 90 kazanması kabul edilemiyor. Ancak dünyanın farklı bölgelerine özellikle küçük kabilelere gittiğimizde bu oranlar değişiklikler göstermekte. Bu da adil oluşun insanın doğasından kaynaklanmadığını kanıtlıyor.”

Adaletin pazar entegrasyonu ile ortaya çıkmış olabileceği argümanlarını içeren araştırmaları hatırlatan Gürdal, adilliği sağlayan unsurun insanların başkalarıyla gün ve yıl içinde tekrarlı ve iki tarafa da faydalı ilişkiler kurabilme yatkınlığında oluşlarından kaynaklanmış olabileceğini ekledi.  

“Elde edebileceğiniz kazanç, yalanın belirleyicisi değil”

Mehmet Yiğit Gürdal, insanların yalan söyleme davranışlarını açıklama konusundaki bir deneyi ise şu şekilde aktardı: “Bir başka deneyimizde ise katılımcılardan kimsenin görmeyeceği bir odaya geçip zar atmasını ve çıkan rakamı kâğıda yazıp getirmesini rica ediyoruz. Kâğıtta yazan sayıya göre katılımcıya ödeme yapıyoruz. Maksimum ödül burada 6, ancak ilginç bir noktayla karşılaşıyoruz: Yalandan elde edebileceğiniz kâr artınca yalan söylemeler dramatik şekilde artmamış. Yani yalan söylerseniz elde edebileceğiniz kazanç, yalanın belirleyicisi değil. Bu biraz da sosyal imajla alakalı. Ortaya koyduğunuz bilgi sizi çok yalan söylüyor gibi gösterecekse ondan kaçınıyoruz. Gerçekten 6 gelse de bazı insanlar yalancı konumuna düşmemek için 6 demek istememişler.”

Son olarak Mehmet Yiğit Gürdal giderek popüler hale gelen ve davranışsal ekonomiden kaynağını alan nudge (dürtme) şeklinde tabir edilen uygulamalara ve bu yaklaşımın öncülerinden biri olan Richard Thaler’a dair bilgiler sundu. Gürdal “nudge” yaklaşımının bireylere elden geldiğince özgür bir hareket alanı bırakıp onların seçimlerini şekillendirmek ve bu seçimlerin toplumun yararına olmasını sağlamaktan ibaret olduğunu belirterek şu ifadeleri ekledi: “Örneğin, organların bağışlanması gereken ülkelerde organ bağışlama oranlarının zaten yüksek seyrettiğini görüyoruz. Bireysel emeklilik sistemiyle de paralellik kurulabilir. Burada maaşınızın belli bir miktarını emeklilik fonuna yatırıyorsunuz. İnsanlar zamanla daha çok biriktirmelerine yardımcı olduğu için bunun iyi bir uygulama olduğunu düşünüyorlar.” Gürdal, nudge yaklaşımına karşı eleştiriler doğrultusunda bazı opsiyonların sağlanarak insanların hür iradeleriyle karar vermelerini savunanların da bulunduğunu hatırlattı.

 

Mehmet Yiğit Gürdal hakkında

2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun olan Mehmet Yiğit Gürdal, Sabancı Üniversitesi’nde ekonomi dalında yüksek lisansını tamamladıktan sonra University of Minnesota’da davranış ekonomisi üzerine doktorasını aldı. Boğaziçi Üniversitesi ekonomi laboratuvarında davranışsal ekonomi alanında çeşitli araştırmalar yürüten Gürdal; karar verme, iletişim biçimleri, yalan söylemek ve müşterekler bağlamında iş birlikleri gibi günümüz için önemli konular üzerinde çalışmakta.