Yeni Ekonomi ve Dijital Dünyanın Dinamikleri

Yeni Ekonomi ve Dijital Dünyanın Dinamikleri

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü tarafından bu yıl ilk defa gerçekleştirilen Ekonomi Zirvesi’nde, Türkiye ve dünya ekonomisinin güncel sorunları ve geleceği tartışıldı. 25 Nisan 2019 Perşembe günü Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da düzenlenen etkinlikte ekonomide küresel beklentiler, ekonomik büyüme, dünya ve Türkiye için gelecek senaryoları, dijitalleşme, yeni bankacılık ve finans iş modellerinin getireceği yenilikler ele alındı.

“The New Economy: Dynamics In A Digital World” başlığıyla Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü tarafından düzenlenen Ekonomi Zirvesi, dünya ve Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu güncel sorunları olduğu kadar geleceğin ekonomisini de masaya yatırdı.

Dünya Bankası’ndan Ayhan Köse, Xi’an Jiaotong-Liverpool Üniversitesi’nden Ahmet Göncü, London School of Economics and Political Science’dan Holger Breinlich gibi uzmanları ağırlayan ve bu sene ilk defa gerçekleştirilen zirvede küresel ekonomide gelecek 10 yıla dair beklentiler, dijitalleşme, yeni bankacılık, Brexit’in olası ekonomik sonuçları gibi konular farklı perspektiflerden ele alındı.

“Dünya ekonomisi büyüyemezse ne olur?”

Ekonomi Zirvesi’nin açılış konuşmasını gerçekleştiren Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özertan, bu zirveyi düzenlerken kamu sektörü, özel sektör, sivil toplum örgütleri gibi ekonominin içindeki farklı paydaşlar arasındaki kopukluğu aşmayı ve güncel meseleleri beraber tartışmak istediklerini ifade etti.

 Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Burak Saltoğlu ise dünya ekonomisinin ciddi bir servet dağılımı sorunuyla yüzleştiğini ve zengin kesimlerin daha fazla zenginleşirken orta ve alt sınıfların fakirleştiğini belirterek, mevcut global sorunlara dikkat çekti: “Dünya ekonomisi, Avrupa Birliği’nin dağılma riski, Brexit, Çin’in yeniden bir krize girip girmeyeceği, dijitalleşmenin işsizlik getirip getirmeyeceği, Türkiye ve Arjantin gibi ülkelerin içinde olduğu ekonomik krizler gibi önemli sorunlarla karşı karşıya. Bu yüzden bugün soracağımız temel soru ‘Dünya ekonomisi büyüyemezse ne olur?’ sorusu olacak.”

‘’En kötümser olduğumuz dönemlerde bile gelecek için iyimseriz’’

Özertan ve Saltoğlu’nun açılış konuşmalarının ardından Dünya Bankası Global Beklentiler Grubu Direktörü Ayhan Köse “Ekonomik Büyümenin Geleceği” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Ekonomik büyümenin nasıl seyredeceğini tartışırken uzun vadeli büyüme beklentilerinin nasıl evrildiği, bu beklentilerin ne kadar gerçeği yansıttığı ve önümüzdeki 10 yıla dair nasıl beklentilerin oluştuğuna dair üç önemli değişkene değinen Köse, zaman içerisinde ekonomik büyümeye dair beklentilerin düştüğünü belirtti. “Gelecek hakkında giderek daha fazla karamsarlaşıyoruz,” diyen kullanan Köse, dünya ekonomisi için 2000 yılında %3,5 olan büyüme beklentisinin 2018 yılında %2,5’a düştüğünü belirtti.

Geleceğe dair insanların potansiyel büyümeden daha fazla bir büyüme oranını beklemeye eğilimli olduğunu açıklayan Ayhan Köse, bu beklentilere rağmen Dünya Bankası verilerine göre önümüzdeki 10 yılda potansiyel büyümenin zayıflayacağını belirtti. Köse “Uzun vadeli ekonomik büyüme beklentileri düşse de, insanların geleceğe dair yine de iyimser olduğu görülüyor. İyimserlik insan doğasının bir parçası ve gerekli bir özellik, iyimser olmayı sürdürmeliyiz ancak iyimserliğimiz hakkında bilgi sahibi de olmalıyız,” ifadeleriyle sunumunu tamamladı.

2019 sonu enflasyonu ne olacak?

“Ekonomik Görünüm” başlıklı sunumuyla Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorunları ve gelecekte karşılaşabileceği senaryoları tartışan QNB Finansbank Baş Ekonomisti Erkin Işık, 2018’in son çeyreğinde yatırımların ve iç tüketimin çok daraldığını belirterek ciddi bir yavaşlama eğilimi yaşandığını vurguladı. 2019 ilk çeyreği itibariyle biraz toparlanma görülse de önemli olanın bu toparlanmanın kaynağına bakmak olduğunu ifade eden Işık, kamu kaynaklı kredi büyümesi yoluyla durumun iyileştirilmeye çalışıldığını belirtti. “Türkiye ekonomisinin şu anda içinde olduğu en önemli sorun genç nüfusun iş gücüne katılımının çok yavaş seyretmesi. %14’lük işsizlik oranıyla tarihi bir rekordayız ve bu oranı sabit tutmak için gelecek sene 700 bin kişilik bir istihdam yaratmamız gerekiyor’’ ifadeleriyle istihdam piyasasının dinamiklerinden bahseden Işık, enflasyon üzerindeki risklerin sürmekte olduğunu; dış kırılganlıkların devam ettiğini ve yılsonunda %17,6’lık enflasyon oranı beklediklerini paylaştı.

“Türkiye, Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşında kendini iyi konumlandırmalı”

“Çin’in Ticaret Savaşları ve Kriz Beklentileri Gölgesindeki Ekonomik Durumu” başlıklı sunumuyla Çin’in içinde bulunduğu ekonomik durumu ve gelecek senaryolarını tartışan Xi’an Jiaotong-Liverpool Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Göncü, Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşlarının devam edeceğini ve Türkiye’nin bu meselede konumunu iyi belirlemesi gerektiğini vurguladı. Öncü, ticaret savaşlarının askeri boyutlara taşınma olasılığı olduğunu da ekledi.

London School of Economics and Political Science öğretim üyesi Prof. Dr. Holger Breinlich ise Brexit’in Birleşik Krallık ve diğer ülkeler için olası ekonomik sonuçlarını tartıştı. Brexit henüz gerçekleşmese bile ekonomik etkilerinin hissedilmeye başladığını belirten Breinlich, 2016’nın yarısından itibaren gayri safi yurt içi hasılanın %2 düşmüş olduğunu ve aralıklı dönemlerde de olsa enflasyon oranının %2’lere çıktığını paylaştı: “Henüz ticaret sınırlamalarına dair bir değişiklik yok ancak geleceğe dönük belirsizlik olması Birleşik Krallık ekonomisini şimdiden etkiliyor.” Brexit’in gerçekleştiği durumda İngiltere ekonomisinin karşılaşacağı senaryoların kabul edilecek ticaret müzakarelerine göre değişeceğini vurgulayan Holger Breinlich, tahminlere göre uzun vadede gayri safi yurt içi hasılanın %10’lara kadar düşebileceğini ifade etti. Brexit’in diğer ülkeleri de etkileyeceğini ekleyen Breinlich, İrlanda gibi İngiltere ile yoğun ticaret yapan ülkelerin daha fazla etkilenirken Türkiye gibi İngiltere ile ticareti az olan ülkelerin çok etkilenmeyeceğini belirtti.

 ‘’Gelişmekte Olan Ülkelerin Piyasalarında 2019'da Neler Bekleniyor?’’ başlığında zirveye katılan ve Washington merkezli Council on Foreign Relations’ın kıdemli araştırmacılarından, ekonomist Brad Setser ise mevcut küresel krizlerde çözümlerin geçmiş hatalardan ders çıkartılmasından geçtiğini belirterek Türkiye’nin de geçmişte çeşitli ekonomik –finansal krizleri aştığını; bu süreçlerde en önemli faktörün ülkenin kendi milli para birimine güvenmesi olduğunu ifade etti.

Ekonomide yapısal reform insan kaynağından başlamalı

Gazeteci Cüneyt Başaran’ın yönettiği ‘’Sektörlerin Ekonomisi: Daha İyi Büyüme Rakamları İçin Neler Gerekli?’’ panelinde ise Türkiye’nin daralan küresel ticaret ortamında ekonomisini nasıl sağlam tutabileceği üzerine görüşler dile getirildi.

Katılımcılardan, HP Türkiye Genel Müdürü Filiz Akdede, günümüzde ekonominin hemen her alanında hissedilen küresel bir daralma olduğunu ancak teknoloji veya hizmet gibi sektörlerin bu daralmadan nispeten daha az etkilendiğini ifade etti. Teknolojinin bu olumsuz ekonomik tablodan çok fazla etkilenmediğini zira her sektörün teknolojiye yatırım yapmak zorunda olduğunu ifade eden Akdede; Türkiye’nin teknoloji ile birlikte gelen hızlı değişimin bir parçası olması gerektiğine dikkat çekti. Türkiye’nin hali hazırda yurtdışı pazarlara önemli bir otomotiv ihracatı olduğunu belirten Akdede, önümüzdeki 5 sene içinde araç ihraç ettiğimiz ülkelerde elektrikli araç kullanımının artacağına; bu yüzden klasik anlamda araç üretiminin artık Türkiye için bir avantaj olmayacağına dikkat çekti. Türkiye gibi gelişen ülkelerde belirli alanlarda insan kaynağına yatırım ve eğitim anlamında yapısal reformlar gerektiğine dikkat çeken Akdede; ‘’Gelişmekte olan ülkelerde her sene 14 bin start up kuruluyor. Bildiğimiz büyük holdinglerin yerini artık bu bireysel girişimler alıyor. Bu aynı zamanda bir demokratikleşme. Bilgiye erişim ve ürettiklerimizi pazarda sunabilmek için önümüzde çok büyük fırsatlar uzanıyor’’ dedi.

Tarımda insan sermayesine öncelikli yatırım

Aynı panelde söz alan Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özertan ise Türkiye’de genellikle uzun vadeli politikalar ve planlamaların olmamasının; daha çok kısa vadeli çözümlerle yetinilmesinin planlı bir büyümenin önünde engel oluşturduğunu vurguladı. Ekonomide yapısal reform kavramı çerçevesinde tarım sektöründen örnekler veren Özertan, ‘’Türkiye tarımda AB ülkeleri arasında en büyüklerin başında geliyor ancak verimliliğimiz çok düşük. Tarımın GSMH’ya katkısı ise yüzde 6. Bizim tarım alanında beşeri sermayeye yatırım başta olmak üzere önemli yapısal değişikliklere ihtiyacımız var. Sektörde çalışan yaşlı nüfus, tarım sektöründe çalışanların eğitim seviyesi, girdilerde dışa bağımlılık temel yapısal problemler olarak karşımıza çıkıyor’’ ifadelerini kullandı.

Gün boyu devam eden Ekonomi Zirvesi’nde “Yeni Küresel Kriz Kapıda mı?” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Boğaziçi Üniversitesi Kurumsal Yönetim Merkezi Başkanı Prof. Dr. Vedat Akgiray, günümüzde servet dağılımındaki eşitsizliğin giderek arttığını ifade etti. 2008’de global borcun 160 trilyon dolar iken bugün bu rakamın 270 trilyon dolara yükseldiğini paylaşan Akgiray, bunun ödenmeyecek bir borç olduğunu ekledi. Global kriz olması durumunda Türkiye’nin nasıl etkileneceğine de değinen Prof. Dr. Akgiray, Türkiye’nin sadece krediye dayalı yatırım yaptığını ve hem ülke bazından hem de şirketler bazında büyümeye dayalı bir model olduğunu belirtti. Akgiray, “Devletlerin finans yönetme tarzına güven kalmadı, yeni bir global kriz olursa insanların tavrı 2008’den çok daha sert olacak, çünkü finansta önemli olan paradan çok bilgi ve güven” ifadelerine yer verdi.